İlk Söz: Bu Gidiş, Evet! O Gidişti!

Sevgili annem Zahide Çendeoğlu 12 Kasım 2009'da öldüğünde, ölüm haberini, Çendeoğlu adlı blogda yayımladığım bir yazıyla, "kendi ağzından" duyurmuştum. Yazının başlangıcını çok sevdiğim şair İlhan Berk'in bir sözüyle kurmuştum:

Büyük oğlum, çok sevdiği şair ağabeylerinden birini, uzun bir yolculuğa hazırlanırken görmüş ve "Ağabey nereye, böyle?" diye sorduğunda şair demiş ki:

- Beni kuşların doğum gününe çağırdılar...

...beni, kuşların doğum gününe çağırdılar...



Büyük oğlumun bana okuduğu birçok şiirden, en çok da bu şairinkiler beni şaşırtırdı [...].


Sözünü ettiğim bu yazıyı, eklediğim iki YouTube müzik videosuyla birlikte Analog'un alt kesimine yerleştirdim.... Bloga bir konuk geldiğinde, o yazıyı hemen okuyabilsin diye, farklı bir blog tekniği kullandım.
Eklediğim iki müzikten ilki arpçı [harpist] Marsha'nın arpıyla çaldığı Rodrigo Konçertosu'ydu. İkincisiyse Vaness-Mae'nin kemanıyla çaldığı Toccata idi.

AnaLog'u düzenlerken, blogun sağ kenarına üç YouTube müzik klibi daha ekledim. Bu üç klibin ilkinde Hasan Cihat Örter, perdesiz gitarıyla Sultaniyegah'ı çalıyor. İkincisinde Hasan Yükselir olağanüstü saygılı sesiyle Şu Yalan Dünya'yı söylüyor. Üçüncü klipteyse, yine Hasan Yükselir Garipler Semahı'nı seslendiriyor.
Analog'daki müzikleri dinlemek isterseniz, buradaki anlatım sırasına bağlı kalarak izleyin derim.
*
Blog işiyle çok uğraşan biri olarak, YouTube'a sıkça girerdim. Blogda yer alan bu müzikleri dinlerken, annem de salonda bu seslere kulak misafiri olurdu. Karadeniz Giresun şivesiyle, bazen: "Haunu bi da çal!" demeye yanıma gelirdi. Odamda, "âşık tarzı"yla çalmada biraz ustalaştığım bağlamam vardır. Onun duvarda asılı durduğunu gördüğünde şaşırır: "Ha! televizyon mu çalıyor onu?" diye sorardı.
Arkasından da: "Kapat burdaki televizyonu. Gel, salondakini aç. Birlikte dinnerük," derdi.

Bilgisayarımda televizyon kartı olduğu için, çalışma sırasında, arka planda, akşam haberlerinin seslerini dinlerdim. O zamanlarda da çıkagelirdi annem ve derdi ki: "Hem salonda hem burda olmaz. Masarif etmiyelim oğlum... Bak, daha ayın ortası. Ekmek alacak paramız yok! Sahi, kaldı mı ki heç bi şi?"

Elektrik giderimizi küçültmek ve artanı ekmeğe, yiyeceğe ayırmaktan yanaydı hep annem.
Annemin ölen babamdan aldığı 485 YTL'lik dul aylığıyla yaşıyorduk ikimiz...
Bu konuya ilerde sık sık döneceğim...
Bugün çok fena hastayım da. Soğuk almışım. Son üç günün çoğunu yatakta geçirdim.
Şimdilik bu kadar diyeceğim. Gidip kendime sıcak bir çorba hazırlamalıyım...

Paylaşın!

Bookmark and Share

2 yorum:

Ömer Çendeoğlu dedi ki...

"Başın sağolsun Ömer. Zahide anne, yalnızca senin, benim değil, daha birçok 'dost insanı'nın annesiydi: toprağı, ışığı bol olsun!"
13 Kasım 2009. Bahri Dursun.
* * *
"Sevgili Ömer, bir an anenin (annemizin, senin annen benim de annem sayılır) yüzünü canlandırmaya çalıştım. Çok net bir görüntü değil; ama, bazı çizgiler canlandı gözümün önünde. Üzerine ışıklar yağsın..." 18 Kasım 2009. Tacik Necipoğlu.
* * *
"Başınız sağ olsun Zahide yengem çok iyi bir insandı; çok samimi olarak söylüyorum: onun yeri hiçbir zaman dolmaz..." 24 Kasım 2009. Ziynet Küçük.
* * *
"Ömer, başın sağ olsun. Acını yürekten paylaşıyorum. Moralini bozma. Düşün ki o hep yanında. Her zaman seninle...
Bu dünyadan giden sevdiklerimizle yarınlarda buluşmak için vedalaşırız.. Güle güle Zahide Hanım... Allah rahmet eylesin." 24 Kasım 2009. İnci Arslan.
* * *
"Bir gece
Ateşler içinde
Uyanır ve bakarsan baş ucundaki uykusuz, telaşlı, yüreği pırpırlı kişiye
Bir gerçekten daha gerçek bir düştür alnındaki eli
Annendir o
İnanmazsan tut elini -sıcacıktır- sıcacıklık yaşamdır
Çocukları yaşadıkça anneler ölmez

Çağlar değişir, devran döner
Ülkeler kurulur, yıkılır, parçalanır
Hainler kahraman, kahramanlar hain olur
Rütbeler nişanlar gider gelir
Bir gerçek değişmez -o rütbesiz gönüllü askerler
Bekler baş ucunda koruyucu kanatlarıyla
Sen gülmedikçe onun da yüzü gülmez
Herkes ölür günü gelince, bir tek
Çocuklar ölmeden anneler ölmez

(Annesizliğin nasıl bir şey olduğunu öğreneli beş yıl doldu. O duyguyu iyi bilirim.)" 29 Kasım 2009. Halil Urgan

siirimsi dedi ki...

Allah rahmet etsin, yüzündeki nurla,başındaki beyaz örtü kadar temiz; orada rahat etsin

Yorum Gönder

SonSöz: Bu Gidişim, Evet! O Gidiştir!

Büyük oğlum, çok sevdiği şair ağabeylerinden birini, uzun bir yolculuğa hazırlanırken görmüş ve "Ağabey nereye, böyle?" diye sorduğunda şair demiş ki: - Beni kuşların doğum gününe çağırdılar...

...beni, kuşların doğum gününe çağırdılar...

Büyük oğlumun bana okuduğu birçok şiirden, en çok da bu şairinkiler beni şaşırtırdı. Birkaç gün önce, sabah suları, ikimiz kahvaltıdayken bizim evde tuhaf bir şey oldu. Bir serçecik, açık duran sokak penceresinden hızla içeri daldı. Kahvaltı masamızın üstünde üç kez süzüldükten sonra, mutfak penceresinden dışarı çıkıverdi. Şaşırdık kaldık. Bakıştık durduk bir süre birbirimizin gözlerine. Benim aklıma hemen o şairin sözleri geldi. Oğluma bir daha baktığımda, yüzünde, ona iyi bakıp da görebilenlerin o birazcık iç acıtan gülümsemesi vardı. Anladım ki, onun aklına da aynı şey gelivermiş... "Hangimize bu çağrı, sence?" diye soracaktım ki, atıldı söze: - İkimize anne... İkimize!
* * *
Kahvaltıdaki son çayımı elime alıp oturdum koltuğa. Benim yürüyüşüm yavaştır. O bana nasıl olsa yetişir, diye düşünüp dururken, dalıp gitmişim! Hepsi bu!
* * *
"Acele olmadı mı, bu biraz?" diyecek olanlara sözüm mü nedir? "Bazıları bu gidişte, biraz aceleci davranıyorlarsa, birkaç nedeni vardır mutlaka: bir değil!" diyecek olsam, ne düşünürdünüz? Hayır! Ben öyle demiyorum.

Diyorum ki...

- Düşerse yolunuz arada bir: bu yöne. Buyrun, gelin... Görüşelim!

Hep, burada olacağım ben: SÖZ!

[Bu yazı, Çendeoğlu adlı blogda yer alan 12 Kasım 2009 Perşembe günkü yazıdan alıntıdır. Ölüme ilişkin, telefon ya da mail ile gönderilen Üzüntü Bildirimlerini okumak isterseniz, lütfen TIKLAYIN.]
Related Posts with Thumbnails